top of page

                         ‘IŞIĞIN DÂVETİ'

    Yıllar geçti. Üç yıl oluyor bu projeye başlayalı. Son rötüşlerini yaptığım bugünlerde sonbaharı bitiriyorum. Neredeyse kış geldi. 

    Projeyi anlatmadan önce, öncelikle söylemek istediklerim var. Ben, benim. Ben, Seha’yım. Bugüne kadar bana dikte edilen hiçbir şeye başımı eğmedim. Önce uyumlanmaya çalıştım. Oluru var mı diye denedim zaman zaman. Olmayan hiçbir yola girmedim. Giremedim. Tabiat meselesi. 

    Ben, benim. Anlatmak istediklerimi istediğim gibi anlatamadığım hiçbir şeyde varlık gösteremedim. Bunu size anlatıyor olmamın elbette bir sebebi var. Ruhûmun özgür olamadığı, dilimin özgürce dönemediği hiçbir şeyi yapamadığımı söylediğime göre, bu yazıyı da dilediğim gibi yazacağımı söylüyorum. Ve bu bir resim serisinin ve sanatçısının genel anlatımı. Üçüncü tekil şâhısa indirgemeyeceğim kendimi. “Bu, bunun için yapılmıştır.” demeyeceğim. Ben, benim. Birinci tekil şâhısım. Ve her şeyi ben yaptım. Yapılmadı ya da yaptırmadım. Ben çalıştım, ben düşündüm, ben emek verdim yıllarca, ince ince ördüm. Bu proje süresince benimdi yaşadığım ağrılar, acılar, mutluluklar, umutlar, yalnızlıklar. Bâzen gökyüzündeydim, bâzen yerin yedi kat altında. Bazen çok emindim, bazen çok kararsız. Kendimi kapattığım karanlık odada kimseyle konuşamadıklarımı ürettiklerime anlatan bendim. Ruhum burda tekâmül etti. İşte bu ve bunun gibi bir sürü sebeple, kendimi üçüncü tekil şahısa indirgemeyi reddediyorum. Normlara uygun bir dille yazmayı reddediyorum. Bu akademik bir metin değil, tez hiç değil. Kullanım kılavuzu değil, yemek tarifi değil.

    Bu bir sanatçının, eserlerini nasıl ve neden yarattığını anlatacağı genel metindir. Ve yine bu anlatacaklarımı tamamladığıma göre, artık size ‘Işığın Daveti’ni anlatabilirim.

    Girizgâhtaki tavrımdan elbette üniversite hayatım da etkilendi. Tam da bu sebeple dört yılda bitmesi gereken üniversiteyi ülkemde zar zor tamamladıktan sonra Londra’ya yerleştim. Yeni mezun bir seramikçi olarak burda var olmak istedim. Şartlar zordu. Seramik yapamadan kendimi, dövme stüdyolarında asistan olarak iş ararken buldum. Şanslı değildim. Belki de özgün değildim. Bunu bile başaramadıktan sonra Londra’da sahip olduğum tek odada illüstrasyonlar ve çizimler yaparken ve başka ek işlerle hayatta kalmaya çalışırken hayatıma, hayatımı alt üst eden bir şey girdi! 

    “Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. ‘“Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir” diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını.”derken Şems Tebrizi, hayat beni kendi kalıplarımın dışına çıkarmaya uğraşırken. Hayatıma giren, her iki kolumu ağrı ile saran tenosinovitti. Tabiatımdan dolayı tutunmak, kendime yer bulmak zaten zorken, kendimi başka bir boyutta yapayalnız buldum. Artık fiziksel sağlığım gibi evliliğimin sağlığı da bozulmuştu. Ne yapacağımı bilemediğim, öfkeyle çaresizliğin en yoğun olduğu anda bir ressam girdi hayatıma. Londra’da beraber bir sefer sergi gezmiştik. Bana, böyle küçük şeyler içinde boğulmak yerine; kendimi gerçekleştirmemi tembihlemişti aslında. Nekahet dönemini tamamladıktan sonra her gün onun stüdyosuna gitmeye başlamıştım. Yağlıboya öğreniyordum. Manzaralar, portreler… Hemen para kazanmalıydım. Bu çok büyük bir stres. Evliliğim neredeyse bitmişti, onu tamamen yitirmemek için gece gündüz çalışıp var olmaya çalışıyordum. 

    Ben; hadi, hemen olsun, her şey hemen düzelsin istedikçe; onun sesi kulaklarımda. “Artık daha yakınsın. Ama bitmedi. Çalışmaya devam et.” Bunu duymak, bunu bilmek insanı çok yaralıyor. “Hâlâ değil, değil mi?” Hiç zaman yok. Her şey hemen iyileşmeliydi. Artık depresyondaydım. Sahip olduklarını kaybetmiş hisseden biri olarak hayatıma ve ürettiklerime bakıp duruyordum. Herkeste olan ve bende olmayan şey neydi? Bir el kalbimi sıkıyordu.  Bu hislerle ve ağrılarımla eksik olan şeyleri aradım. Aylar sonra bir gün bir şey fark ettim bende olmayan ve başkalarında olan. Bu ışığın ve devinimin enerjisiydi. Özgün değildim. Ben değildim. Sadece öğreniyordum. İşte beni kendim olmaya, içimdekileri ortalığa saçmaya taşıyan böyle bir süreçti.

    O enerjiyle bir tasarım yaptım. Arkama en sevdiğim çinileri yerleştirmiştim. Eski eşim tasarımımı eleştirirken-ki kendisi de bir sanatçıdır- “Ne yani! Kendimi çıkartıp yerine bir ayı mı çizeyim yani!” diye isyan ederken… Birden güldüm. Çok heyecanlanmıştım. Ama tipik ben. Bu fikre hemen bırakmadım kendimi ama ertesi gün teslim oldum. Ayı değil, kurt olacaktı o ilk tasarımım. Ve serinin ilk resmi ortaya çıkmıştı. Kurt, Fâtih Sultan Mehmed’i temsil edecekti en sevdiğim mekânlardan birinde. Sadece benim sevdiğim mekân da değil üstelik… Neyse neyse, işin metninden okuyabilirsiniz detayları.

    Tamam, ama biz buraya nasıl geldik? Ondan da bahsedebilirim artık.

    Bir şeyleri uzun ve dolaylı anlatmayı severim. Çok kestirme anlattıklarım da var tabii ama çok heyecanlandığım şeyleri öylece kestirip atamam. Ki genelde de heyecanlıyımdır. 

    Küçüklüğümden beri mucizevi ışıklar, hüzmeler; güçlü ışıklar ve güçlü karanlıklar bana kalbimin varlığını hatırlatır. Kalbim titreşir. Kâh Boğaz’da izlerdim o muhteşem ışıkları, kâh Aya Yorgi Kilisesi’nin tepesinden. Bazen bir kilisenin içinde Kur’an okurken bulurdum kendimi bu ışıklar eşliğinde bazen de  bir câminin içinde halılara ışığın düşüşünü seyrederken. Pencereleri sıradan değildi çünkü bu yapıların. Işığı en güzel nasıl içeri alacakları düşünülerek tasarlanmıştı. 

    Beni heyecanlandıran şeylerden bir diğeri ise târihi yerler ve târihin ta kendisiydi. Duvarlardaki çiniler, yerlerdeki halılar, aşınmış merdivenler… Geçmişte yaşamış ve artık var olmayan kimselerin kalemlerinden dökülenler… Kimler basmıştı o merdivenlere, o yerlere? Kimler yumruklamıştı o duvarları acı ya da öfke içinde? Kimler akıtmıştı gözyaşlarını o yastıklara, o yorganlara? Kimler için akıtmıştı? Kimler bakmıştı o çinilere? O çinileri yapan sanatçılar neler hissetmişlerdi? Yaşama hangi başka noktalardan bakmıştık acaba? O aynalarda azametli, aşık, üzgün ya da her nasılsa sûretlerini izleyişleri ve artık var olmayışları…

    Hayvanlar, birçok konuda referansımız olmadılar mı? Bazen bir davranışı anlattık üzerlerinden, bazen fiziksel bir özelliği. En güzel yerlerini sevdiklerimizle ilişkilendirdik. ‘Ceylan gözlü’ dedik, saçlarımızı ‘at kuyruğu’ toplayıp ‘balık sırtı’ örgüler yaptık. Kedilerin gözleri kozmetik dünyasına ilham oldu. Kürklerine sarınıp ısındık bir zamanlar! Şimdi bile taklitlerine sarınıp ısınıyoruz! Leopar desenleri, timsah ve yılan derileri moda ve giyim dünyasına ilham oldu. İsimlerini takvimlere, doğal taşlara verdik. Onlara bakıp uçak tasarladık, onların ergonomilerinden ilham aldık. 

    Her şeylerini severim. Ama özellikle temsil ettiklerini, hikâyelerini! Karakterleri ile insânların davranışlarını ilişkilendirmek; metaforlar oluşturmak; ahenklerini ve karşıtlıklarını kullanmak… Baktım da geçmişten beri bunu hep yaptığımı gördüm.

    Projeye dönersek! Tüm bunlar ve daha fazlası girdi işin içine. Ben bir insânım. İnsân olmanın sancısıyla tekâmül etmeye çalışan bir kimseyim sadece. Çok farklı uluslardan insânlarla tanıştım, arkadaşlıklar kurdum. Bağlar oluştu. Bazıları telepatik, sezgisel ve derindi, bazıları basit, yüzeysel ve sıradandı. İnsânın ırkı olmadı benim için. Bu projeye de ırkçı bir düşünce ile başlamadım. Bir Türk vatandaşı olarak, târihi çok zengin bir toprak parçasında doğmuş, orda beslenmiş biri olarak, doğduğum topraklar ile başladım. 

    Buraların sembolleri, buraların mitolojisi, buraların târihi ve estetik değerleri ile yoğurdum bâzı eserleri. Gördüğüm, duyduğum her bilgiyi sentezlemeye çalıştım, bilmediklerimi araştırmaya çalıştım. 

    Türk târihinde Türkler bozkurttu, Roma’da da kurt vardı ama kartal da vardı. Yunanistan mı? Benim için hep baykuştu. Yer yer kendileri de baykuşla ilişkilendirdiler kendilerini. Amerika’nın beyaz başlı kartalı derken… Ulusların en tanıdık liderlerine ulusları sembolize eden hayvanlarda yeniden can verdim. Onların ve dönemlerinin mekânları, giysileri, aksesuarları…Kendimce inebildiğim en derinlere indim. Ve bu seriyi yapmaya başladım. Çalışmalara ait teferruatlı bilgilere çalışmaların metinlerinden ulaşabilirsiniz. 

    Bu sadece başlangıç. Devamını planladığım ve tasarladığım bu serinin ilk adımında Fâtih Sultan Mehmed, Abraham Lincoln, Caesar, Büyük İskender ve Mustafa Kemâl’in tarafımdan tasarlanan ve uygulanan portrelerini izleyeceksiniz. 

    Devamındaki isimler bunlar gibi, hayata geçeceği ve sergilenmeye hazır olacağı güne kadar derinliklerimde gömülü olarak kalacak. Yaptıklarımı ve yapacaklarımı anlatmamayı öğrendim. Sona doğru söylemek istediğim birkaç şey daha var. 

    Sonbaharın sonlarında, son yumuşak günlerinden birini daha neredeyse tamamladım. Kedilerim etrafımda, üstümde, sağımda, solumda… Biri içeride hasta. Arada gidip ellerimle besleyip geliyorum. Hava kararıyor. Şarabım bitmek üzere. 

    Londra’da başladığım bu serüvene İstanbul’da devâm ediyorum. Bir gün bu aşamaya geçebilip geçemeyeceğimi merak ederken, işte şimdi tam o anlardayım. Biraz daha var. Bu işe ilk başlayan Seha ile aynı Seha değil şimdiki Seha. Değiştim birazcık. Kendimle tanıştım. İnsânlarla tanıştım. Büyüdüm. Olgunlaştım. Ve tüm bunlar olmaya devâm ediyor. 

    Hayatımda var olmuş herkese ve her şeye sonsuz teşekkürler. Işığı hayatıma davet ettim. Işık sizin hayâtınıza da güzellik ve aydınlık katsın.

    Sevgiler.                                                        

                                                            Seha                                                         18/11/2022 18:47

              ‘THE CALL OF THE LIGHT’

    It’s been years. Has been three years since I’ve been started working on this project. I am finishing the autumn on these days that I am doing last retouches. It’s almost winter.

    I have things that I wanna say before talking about the project. I am me. I am Seha. I’ve never down my head for the things that dictated to me. I’ve tried to get in tune first. I’ve tried to see if it’s possible time to time. I never get in the road which is not possible. I couldn’t. Nature issue.

    I am me. I haven't ever been existed in the things that I couldn’t have told the things how I wanted. There’s a reason that I tell you all these. Since I am telling you that I can’t do anything if my soul is not free, I am going to write this text as I want. And this is a general info of a painting series and of the painter. I won’t decrease myself as a third person. I won’t say “That, has been done for that.” I am me. I am first person. And I’ve done everything by myself. It has not done by other or has not happen by itself. I’ve worked, I’ve thought, I’ve given effort for years, I’ve built gently. Was mine all the pains, happinesses, hopes, solitude that I lived. Sometimes I was on the sky, sometimes under the seventh floors of the ground. Sometimes I was so sure, sometimes I was so indecisive.  It was me the one who told the things that I couldn’t have told anybody to my productions in the dark room where I closed myself. My soul has evolved here. I am denying decreasing myself to third person because of all these reasons and more. I am denying to writing fitted with norms. This is  not an academic article, not a thesis. Not a user guide, not a recipe.

    This is a general information text of an artist who is going to tell you how and why she has created her artworks. And I can tell you about the “ The call of the light” now since I’ve said the things that I am going to tell.

    My university life had been effected from my behavior in the entrance for sure. I moved to London after completing the university hardly for these reasons which actually needed to be completed in four years. I wanted to be existed as a new graduated ceramist here. Conditions were difficult. I’ve found myself while looking for a job as an assistant in tattoo studios without couldn’t have made any ceramic even. I wasn’t lucky. Maybe I wasn’t original. I couldn’t succeed this even. Then something got in my life that turned upside down my life while I was doing illustrations and drawings in the only place where I had in London and while I was trying to survive with the additional jobs!

      While Sems Tebrizi was telling me “Try not to resist the changes come your way from God. Instead let life live through you. And don’t worry that your life is turning upside down. How do you know that 'down' side won’t be any better than upside?” while the life was pushing me to break out of my molds. It was tenosynovitis that came in to my life, and was wrapping up my both arms with pain. I’ve found myself alone in a different dimension. It was already so hard to holding on and finding a place  for myself because of my nature. My marriage was also unhealthy as like my body now. A painter came in my life at a moment I was feeling stuck full of the anger and despair. We had seen an exhibition once together. He has actually advised me to realizing myself instead of drowning down in the little things. I’ve been started going his studio everyday after completing convalescence. I was learning oil painting. Landscapes, portraits… I must’ve been earning money now! It’s a huge stress. My marriage was almost over and I was trying to existing while I was working all days and nights to not lose it totally.

    His voice is in my ears while I was wanting for the things get better right now!

    “You’re closer now. Not finished yet. Keep working!”. It hurts hearing that, knowing that. “Still not yet, right?”. There’s no time. Everything must’ve gotten better so quick. I was in depression now. I was looking at my life and the things I’ve produced as a person who has lost the things has got. What was the thing I don’t have but the others have? A hand was squeezing my heart. I’ve looked for the missing things with these feelings and with my pains. I’ve noticed something that I don’t have and the others have after months. That was the energy of the light and circulation. I wasn’t original. I wasn’t me. I was just learning. Here it is! It was such like  something that pushed me to be myself and scatter the things in myself to out.

    I’ve made a design with this energy. I’ve had placed my favourite tiles to my background. My ex husband was also an artist and he was criticizing my design. While I was rebelling and telling “So what! Shall I draw a bear instead of me!”… I’ve smiled suddenly. I had been so excited. But it’s typically me. I haven’t surrendered by this idea that moment but I’ve been surrendered next day. Not bear, It was going to be the wolf my first design. And the first painting of the series had been come out. Wolf was going to represent the Sultan Mehmed the Conqueror in one of my favourite place.  It’s not just my favourite place also… Anyways, you can see the texts of  artworks for the further information.

    Okay! But how we have come here? I can tell it as well now. 

    I enjoy telling the things long and indirect. There are also shortcuts for sure. But I can’t go for shortcuts for the things that excite me so much. Also I am generally excited person.

    The miracle lights, rays; strong lights and strong shadows remind me the existence of my heart since my childhood. My heart vibrates. Sometimes I have been watching those gorgeous lights in Bosphorus or sometimes in top of the ‘Aya Yorgi Church’ - ‘Church of St. George’. Sometimes I was finding myself while reading Quran in a church with these lights, sometimes while was staring falling the lights on carpets in a mosque. Because the windows of those buildings are not ordinary. They had designed by minding for the best light appearance inside.

    One of the other thing that excites me  was historical places and history itself. The tiles on the walls, the carpets on the floors, worn stairs… The things written down by the ones who had been lived in  past and doesn’t exist no more…  Who had stepped on those stairs? Who had punched those walls in sorrow or anger? Who had dropped down the tears on those pillows, those blankets? Who were for? Who had looked at those tiles? What the artists felt who created those tiles while creating them? Which different points we had seen the life from? Staring their great, in love, sad or whatever staring in those mirrors and they are not existed no more…

    Haven’t the animals been our references about many things? Sometimes we expressed a behavior from them, sometimes a psychical feature. We have related the most beautiful features with the loved one. We said ‘doi eyed’, we tied our hair ‘horse tail’ we made ‘fishtail’ braids. Cat eyes have been the inspiration of the cosmetic wold. We have wrapped ourselves up to their fur once upon times. We wrap ourselves up to fake ones even now! The patterns of the leopards, crocodile or snake leathers haven’t been the inspiration of the fashion and clothing wold? We named the calendars, we named the stones by their features. We have designed the planes by looking at them, we have inspired by their ergonomics.

    I like them totally. But I especially like their representation capacities and their stories. Relating human behaviors with their characters; making metaphors; using their harmonies and polarities…I took a look at myself and I’ve seen that I always do that.

    If we get back into the project! All these things and more got in this work now. I am a human being. I am a someone who trying to evolve with the sorrow of being a human. I’ve met with people from different nations, I’ve built friendships. Strings attached. Some of them were telepathic, intuitive and deep; some of them were basic, shallow and ordinary. The human being hasn’t gotten a race. I haven’t started this project by a racist mindset. I’ve started with these historically rich lands where I’ve born and grew up as a Turkish citizen.

     I’ve built my artworks with the symbols, the history and aesthetic features of these lands. I tried synthesizing all the things that I’ve seen and heard, I’ve tried to search for things that I don’t know. 

    The Turks were gray wolves in Turkish history. There was also gray wolf but also golden eagle too in Rome. Greece? It was always owl to me. They also related theirselves with the owl time to time by theirselves as well. And the white head eagle of America… I’ve given the life again to the most famous leaders of nations with the animals which represent them. Them and their times, clothes, accessories… I’ve gone deepest as much as I could. Then I’ve started this project.  You can reach the details in texts of the artworks.

    This is just a beginning. You will see the portraits of Sultan Mehmed the Conqueror, Abraham Lincoln, Gaius Julius Caesar, Alexander the Great and Mustafa Kemal designed and made by myself in this series that I’ve planned and designed the others steps already.

    The other names will be buried deep in myself just like these ones until they are ready to be exhibited. I’ve learned not to tell the things that I’am doing and I am going to do. I have some more things to say before the end. 

    I’ve almost completed one more soft day in the end of autumn. My cats are around, in my right side, left side… One of them is sick, he’s inside. I am feeding him by my hands in breaks. It’s getting darker. My wine is almost finished.

    The journey that I’ve started in London is going on in Istanbul now. I am exactly in that moment that I was wondering if I could see this step. Little bit more left. Recent Seha is not the same Seha with the Seha who has started this project first times. I’ve changed a bit. I’ve met with myself. I’ve met with humans. I grew up. I am matured. And all these are also keep happening even now. 

    Thanks to all  people who exist and all the things that happened. I’ve invited the light to my life. The light may bring beauties and light to your life.        

    Regards.                                                                                                                   Seha                                                        18/11/2022 18:47

bottom of page